Share
 

 Yeşil Gözler ve Çizgi Romanlar

View previous topic View next topic Go down 
Isaac Jousset
slytherin vi. sınıf slytherin vi. sınıf
Gerçek İsim : Miray

Yeşil Gözler ve Çizgi Romanlar Empty
PostSubject: Yeşil Gözler ve Çizgi Romanlar   Yeşil Gözler ve Çizgi Romanlar EmptyThu Jul 03, 2014 8:47 pm

Artemisia Katz & Isaac Jousset
Yeşil Gözler ve Çizgi Romandan Kopan Bir Başlangıç
Back to top Go down
Isaac Jousset
slytherin vi. sınıf slytherin vi. sınıf
Gerçek İsim : Miray

Yeşil Gözler ve Çizgi Romanlar Empty
PostSubject: Re: Yeşil Gözler ve Çizgi Romanlar   Yeşil Gözler ve Çizgi Romanlar EmptyThu Jul 03, 2014 8:48 pm


Hava ılık ve nemliydi, gökyüzünü sarmalayan bulutlar şekilli değildiler. İnce bir sis tabakası üzerine rüzgâr esmiş ve sis dalgalanmalar göstermeye başlamış gibiydiler. Etrafa serpilmiş öğrenci gruplarının gürültüsü açık havada nefes almayı zorlaştırıyordu. İnce bir ter damlası, gözyaşının yüzünde kayıp gideceği gibi şakaklarından beline indi. Mavi gözleri, arkadaşlarının konuşmasını dinlerken kısıktı ve dudakları tek bir çizgi halinde birbiri üzerine bastırılmıştı. Gri ve krem rengi taşların üzerinde oturan büyücünün cübbesi yeri süpürüyordu. İçine dolan karanlık hislerin rahatlamaya ve aradan çekilmeye başlaması ama bir yandan da büyücüyü daha diplere çekmesi eskiyi anımsatıyordu. “Isaac.” Diye fısıldadı yanında oturan sarışın Slytherin’li kız, tırnakları boynunda bir halka çizerken. Büyücü, kızın elini sertçe çekip kendi kucağında sabitlemesini söyledi. Isolde cübbesinin üzerine dökülen sarı saçlarını Isaac’e ters bir bakış attıktan sonra sağ omzundan sarkıttı ve bir daha ona seslenmeye yeltenmeyip, oturdukları taşların üzerinde Isaac’in umursamazlığına dikkat etmeyen diğerlerine katıldı. Biliyordu ki, şimdi kalkıp gitmeye karar verse Draven dışında kimse ona karşı çıkamaz ve neden gittiğini sorgulayamazdı.

Başını hafifçe arkaya attı ve parmaklarını saçlarının içinde birkaç kez dolaştırıp saçlarını dağıttı. “Dostum, bugün radarına kimse takılmadığı için mi yüzün düşük?” Draven’ın sarkastik sözleri, büyücünün dudaklarına dokundu ve sessiz bir kahkahayı dışa vurdu.  “Yalnız değilim sanıyordum, yoksa sen birini buldun mu?” diye dalga geçti Isaac. Belki de aralarındaki arkadaşlığın yürümesi ikisinin de birbirlerine bir nokta da benzeyip, bir nokta da tamamen ayrılmalarından kaynaklıydı. Ama asla aralarındaki şey, çıkar ilişkisiyle başlamış gibi görünse de aynı seviye üzerinde devam etmemişti. Çok fazla yakın sayılmazlardı ama birbirlerinden habersiz iki büyücü de değillerdi. Aralarında saygı ile bağlanmış bir arkadaşlık vardı. Draven önlerinden geçen Ravenclaw cübbeli bir kızı gözleriyle göstererek güldü ve cübbesini de arkasından çekeleyerek oturdukları taşın üzerinden kalktı. Isolde ise onu umursamamaya devam eden Isaac’e, çocuk görmese bile sert bir bakış attı ve Draven’ın arkasına takıldı.

Bulutların arkasından belirsiz ışığını saçan güneş yerini aya devretmek için beklemeye devam ederken, Isaac geride kalanları bırakıp avluya doğru ilerlemeye başladı. Uzun bir gün olmuştu. Güneş bir an önce terk edip yeni bir başlangıca doğana kadar tek görmek istediği şey ona bugünü daha az anımsatacak aydı. Bazen çevrenizde zamanınızı boşa harcayan kişilerle olmaktansa, yalnız kalıp düşüncelerinizi zihninizde canlandırarak yavaş bile olsa zamanınızı dolu geçirmek daha cazip bir teklifti.  Slytherin’li büyücü, dışarıdan bakıldığında bu görüşün temsilcisiymiş gibi durmuyordu ama bunu göstermeye de pek meraklı değildi. Kendisini alaycı ve umursamaz görenlere alışmıştı ve belirli bir yere kadar bundan hoşlanıyordu. Çünkü kabul etmek istemese bile kimseye “gerçek ben”i yansıtmak onun için okuduğu bir kitabı hatırlamaması gibi bir şeydi ve konu Isaac Jousset olduğunda bu pek mümkün değildi.  Kitapları okuyup en ince ayrıntılarına kadar incelemeyi severdi. Karakterleri analiz ederdi ve yüzünü kaplayan kemikli gözlüklerin ardındaki dünyayı bir süreliğine dışarı iterdi. Yeniden geri döndüğünde okuduğu kitabı diğerlerinin yanına bırakıp düşünmeyi severdi. Ama gerçek dünya buna izin vermiyordu ve o da gerçek dünyaya bu halini göstermekten haz etmiyordu. Bu noktada ikisinin de bozmaya yanaşmadığı gizli bir antlaşmaları vardı.  Sabah olduğunda kitapları olan çocuk yoktu, dışarının gördüğü Isaac Jousset vardı; Alaycı, umursamaz, kibirli ve kaba.

Kendini avlunun biraz daha sakin bir köşesinde yalnız bıraktıktan sonra cübbesinin önünü tamamen açıp altına gizlediği kot pantolonu ve siyah salaş gömleği açığa çıktı. Gözlerinin üzerine düşmesini engellemek için sürekli parmaklarıyla kaldırmaya yardım ettiği altın sarısı saçlarını bir an olsun umursamayı bıraktı. Umursamaz diye mırıldandığında içinde bir ses dudakları bilinçaltında duyduğunu sandığı sese çarpık bir gülümseme sundu. Alaycı dedi yine aynı ses. Boğuk, derinden ve Isaac gibiydi. Bu sefer hiçbir cevap vermedi ve ayaklarından birini ileri hafifçe uzatıp, oturduğu yerde sırtını soğuk taşa yasladı. Gözlerini birkaç dakika için kapattığında yalnızca onları dinlendirmek istemişti. Derin, menekşe mavisi gözleri yeniden açıldığında ve başı istemsizce çevresine bakmak için döndüğünde gözleri biraz ileride oturan kızı yakaladı. Bacaklarını göğüs hizasına kadar kendine çekmiş bir biçimde bahçeye yerleştirilmiş banklardan birinin üzerinde oturuyordu.  Sarı armanın dikili olduğu cübbesi yere değiyordu ama kız kirlenmemesi için ekstra bir çaba sarf etmiyordu. Onun yerine sağ kolunu kucağında sıkıca tuttuğu defter görünümlü şeyin üzerinde gezdiriyordu. Tek taraftan örülmüş kahve tonundaki saçları dağılmış ve yüzüne düşüyordu. Büyücü, kızı izlediği süre içinde sol elini defterden yalnızca saçlarını geri atmak için kaldırdığını fark etti ve diğer bir hareket ise saniyeler içinde olmuştu. Kız başını, tam bakacağı yeri biliyormuş gibi çevirdiğinde Isaac’in gözleriyle aynı nokta da buluştu ama tekrar önüne dönmesi çocuğun beklediği kadar kısa bir sürede olmadı. Büyücünün yüzünü, kısıldığı belli olan gözleriyle süzdü ardından dudakları hafifçe aralandı ve gözlerini hızla önündeki kağıdın üzerine kaçırdı. Isaac yeniden gülümsedi ve içindeki ses Alaycı diye tekrarladı. Belki de ilk defa ona ait olan bu ses yanılmıştı. Bu alay değildi.  
Back to top Go down
Artemisia Katz
hufflepuff v. sınıf hufflepuff v. sınıf
Artemisia Katz
Gerçek İsim : ipek.

Yeşil Gözler ve Çizgi Romanlar Empty
PostSubject: Re: Yeşil Gözler ve Çizgi Romanlar   Yeşil Gözler ve Çizgi Romanlar EmptyThu Jul 03, 2014 8:49 pm

Gözlerini, durgun maviliğin arasına serpilmiş bulutlara açtığında, öğle vaktinin verdiği uyuşuklukla çimlerde uzanıyordu. Cüppesini üzerinden sıyırmış, başının altına destek olarak yerleştirmişti. Nemli topraktan yeryüzüne yavaşça baş kaldıran çimler, gömleği ile derisinin temas etmediği alanları gıdıklarken, temiz havadan derin bir nefes alarak göz kapaklarını tekrar kapadı. Dün gece rahat bir uyku çekemediğinden, tüm gün dersler ekstra bir yavaşlıkla geçmişti. Hatta Muggle Bilimleri dersinde bir süreliğine kestirmiş bile olabilirdi, dersin son on dakikası hakkında hafızasında bir boşluk vardı. Muggle dünyasıyla çocukluğundan beri iç içe olduğundan derste işlenenler çoğu zaman kendisine bunaltıcı geliyordu. Dersi, dinlemeye değer kılan tek nokta ise ilgi çekici bir profesörlerinin olmasaydı. Dersin başlangıcında dikkatini çeken bir konuya giriş yapılırsa, sonuna kadar aktif bir rol oynayabiliyordu. Bazense ne kadar denerse denesin, dikkatini kafasındaki düşüncelerden sıyırıp bahsedilen konuya yöneltemiyordu. Tepede dikilen öğle güneşinin altında uzun süre uzanıyor olmalıydı ki, yavaş yavaş gözlerinin kaşınmaya başlaması ona bir uyarı oldu. Az önce yan tarafına düşmüş, çimleri yolan ellerini gözlerine götürerek kaşıntısını gidermeye çalışırken bir yandan da bulunduğu yerde doğruldu. Daha ıssız ve tenha kalan bir yere gitmek üzere başucuna bıraktığı çizgi romanını ve cüppesini toplayıp yürümeye başladı.

Çizgi romanını tekrar üzerine geçirdiği cüppesinin cebine tıkmıştı. Arkadan esen rüzgar yüzünden dağılan saçlarını ince parmaklarıyla yatıştırmaya çalışırken oldukça komik göründüğüne emindi. En sonunda dayanamayıp iyice karışan saçlarını baştan savma bir örgüyle toplamaya karar verdi. O kadar dikkatsiz yürüyordu ki önünde duran koca taşı çok geç fark etti. Takılmamak için sola kaçmaya çalıştığında da sendeledi ve yerle yüzyüze gelmekten son anda kurtuldu. Tepeden vuran güneşin altında oldukça parlak görünen sarı saçlara sahip bir cadı dudaklarına küçümsercesine bir gülümseme eklediğinde, gözlerini kısıp umursamadan yürümesine devam etti. Oldum olası böyle insanlardan nefret etmişti. Kızın duruşu bile karakteri hakkında o kadar çok unsur döküyordu ki ortaya, ne olduğunu anlaması için bir muhabbete ihtiyacı bile yoktu. Yanındaki genç büyücüye doğru hafifçe bükülen bedeni yapmak istedikleri hakkında birçok şeyi kendisi için dile getiriyordu. Kafasına takmaya bile değmeyen insanları düşüncelerinden atıp, adımlarının altında ezilen çimlere indirdi bakışlarını. Bir süre sonra yeşil çimler yerini binlerce adımla lekelenmiş taşlara bıraktı. Avlunun köşesinde, güneş vurmadığından soğuk kalan yıllanmış taşlara sırtını dayayıp, bankın üzerine bıraktı kendisini. Dizlerini kırıp karnına doğru çekti ve cebinden çıkardığı beyaz kağıda Yenilmezler çizgi romanından bir bölüm karalamaya başladı.

Yaklaşık yirmi, yirmi beş dakika geçmiş olmalıydı cıvıl cıvıl bir ses dikkatinin dağılmasına sebep olduğunda. Ayak ucuna oturan kumral cadıyı fark ettiğinde, cadının çoktan muhabbete girdiğini anlaması uzun sürmedi. Ne kadar süredir orada oturduğunu bilmiyordu ama binadaşı yeni gelmiş olmalıydı. “–…son olsun. Bi daha da kimse benden bir şey istemesin. Al. İkisini tek başıma yiyemeyeceğime göre bu da senin olabilir.” Kızın uzun parmaklı elleriyle uzattığı puding kabını kavradı. Konuşmanın başını kaçırdığı için söyleyebildiği tek şey “–İkimiz de bunun gerçek olmayacağını biliyoruz.” oldu. Çatık kaşlarıyla yüzünü ona çeviren cadıya samimi bir gülümseme yollayarak pudinginden ufak bir kaşık aldı. “–Hem sen sabahtan beri neredesin? Yoksa birini buldun da bizden mi saklıyorsun?” İşte yine başlıyoruz diye geçirdi içinden. Liesel’i sevmesine seviyordu ama bazen çenesi açıldı mı kapanmak bilmiyordu. İşte o zamanlar arkasına bakmadan kaçmak, onu uzaklaştırmanın en iyi yoluydu. “–Liesel? Benimle konuştuğunun farkındasın değil mi? Biçim Değiştirme dersinde Captain America’yı çıplak hayal eden insanla. Bu yüzden üzgünüm ama yine benden bir şey çıkmayacak.” Konuşurken kaşığıyla karıştırdığı pudingini yanına bırakarak omzunu silkti. “–Tamam tamam. O gün geldiğinde seni de görürüm. Ben gidip şu mankafayı bulsam iyi olacak. Ayrıca çizdiğin o surat. Biraz tanıdık. Kim olduğunu henüz çıkaramadım ya neyse.” Başıyla elinde tuttuğu sayfayı işaret edip ayağa kalkan ince figürlü cadının sallana sallana avludan çıkışını izledikten sonra çizim yaptığı kağıda geri döndü. Ancak o zaman kağıtta kesişen çizgilerin aşina olduğu herhangi bir karakter olmadığını fark edebildi. Çizimdeki çocuğun hafifçe çıkık elmacık kemikleri üzerine düşen açık renkli saçları, zarif suratının etrafında dağılmıştı. İri gözlerini takip eden dar bir burun çizgisinin altında dolgun dudaklarının sol kenarına iliştirilmiş çarpık gülümsemesi, kendisine cazibesinin farkında olduğunu anlatan bir ifade veriyordu. Kendisine bakan gözler kesinlikle az önce küçümseyici bir bakış yediği Slytherin’li cadının yanındaki çocuğa aitti. O çocuğu çizdiğime inanamıyorum diye söylendi içinden. Yine de sanki resimde bir şeyler eksikti, kağıdın üzerinde kalan silgi izleri o şeyi doğrulayamadığının kanıtıydı. Kendi kendine sessizce güldükten sonra eksik kalan o parçayı tamamlamak için kalemi tutan elini çizimin üzerinde tekrar kaydırmaya başladı. Ağrımaya başlayan boynunu hafifçe çevirmek için kafasını kaldırdı ve görüşüne takılan figürü anımsadığında şaşkınlıktan bir süre bakakaldı. Kalbinin hafifçe hızlandığını fark etmeden çocuğu uzunca bir süre süzdü. Taş duvara yasladığı başını yukarı kaldırmış, gözlerini, biraz dinlenmek istercesine örtmüştü. Bu anın, o eksik parçayı tamamlamak için iyi bir fırsat olabileceğini düşünerek istemsizce büyücüye dair görüşünü kağıda aktarmaya başladı. Gözleri büyücü ile kağıt arasında gidip gelirken, kavradığı ince kalem kağıtta kıvrımlı çizgiler şeklinde izler bırakıyordu. Ne kadar süre olduğunu kavrayamadan başını son kez kaldırdığında, karşısındaki gencin açık renkli gözleri kendisininkiyle karşılaşınca, yanaklarındaki kan akışının hızlanmasına engel olamadı. Esmer teni çoğu zaman kızaran yanaklarını gizleyebilse de bugün o istisna günlerden birinde olamadığına emindi. Aldığı gülümsemenin ardından utangaç bir şekilde gözlerini kaçırıp, başını öne eğerken kendisine doğru atılmaya başlanan adımlar heyecanlanmasına sebep oldu. Hızlı bir şekilde çizimin bulunduğu kağıdı çizgi romanının arasına saklamaya çalışırken ikisi de birlikte ellerinden kayıp önünde son bulan adımların üzerine düştü.
Back to top Go down
Isaac Jousset
slytherin vi. sınıf slytherin vi. sınıf
Gerçek İsim : Miray

Yeşil Gözler ve Çizgi Romanlar Empty
PostSubject: Re: Yeşil Gözler ve Çizgi Romanlar   Yeşil Gözler ve Çizgi Romanlar EmptyThu Jul 03, 2014 8:50 pm

Kızın önüne düşen yüzü, dağınıklığını dert etmediğini düşündüğü saçlarıyla örtülmüştü. Parmakları artık kalemi hareket ettirecekmiş gibi durmuyordu. Gözleri birbiri üzerine kenetlendiğinde kızın içine düştüğü panik hali, soğuk taşın üzerine yaslanmış çocuğun yüzündeki yakıcı bakışı, sessiz bir yapboza çevirmişti ve az önce parmaklarının arasındaki ince kalemi gezdirdiği defterimsi şeyi hızla kapatmaya yeltenmesi, bakışlarını bir kenara bırakın zihnini kurcalamaya başlamıştı. Siyah cübbesi vücuduna ağır geliyordu ve ayakları büyücüye her an nereye gitmesi gerektiğini göstermeye hazırdı. Sanki onlara izin vermese kendisi aynı istikamete yürümek için bu ruhsuz duvardan kalkmayacakmış gibi. Ayağa kalkıp kıza doğru yürüdüğünde düşüncesini içten içe onaylamakta gecikmedi. Elbette yine de kalkar oraya giderdi. Zihnini bulandıran bu merakını giderecek bir yol bulurdu. Belki bu adımları atıyor olmasaydı, ertesi sabah kızın aldığı derslerle ilgili bir parşömeni eline geçirmiş olurdu ve derslerin herhangi birinden çıkmasını beklerdi, yine de sorusunun cevabını işitirdi. Adımları, avlunun daha ıssız bölümünü kaplayan eski yola yavaşça dokundukça suratını esir alan hain gülümseme zihninin görünmez köşesine zincirlenmiş canavarı daha fazla memnun ediyordu, serbest kalması için daha fazla neden sunuyordu. Cübbesi, kuvvetli kolları ve vücudu arasındaki boşlukla sallanırken Isaac kızın yanına ulaşmıştı. Cadının avuçları arasında tutamadığı çizgi roman ayaklarının ucuna düştü ve büyücü kitabı almak için eğildiğinde kızın yüzüne yayılan tatlı kızarıklığın sebebinin kendisi mi olduğu sorusunu da diğerinin yanına ekledi. Bankta, kızın ayaklarının ucu boştu ve izin istemeye gerek bile duymadan oturdu. Kollarından birini banktan sarkıttı ve elindeki çizgi romanın kıza geçmesine izin vermedi. Kızın yüzüne daha yakından bakma şansını yakalamış olması, dudaklarına oldukça seçilebilir bir gülümseme yerleştirmesine sebep oldu. Kızın yüzündeki renk henüz kalkmamıştı. Dolgun dudakları, çıkık elmacık kemikleri, küçük ve fazlasıyla şirin bir burnu vardı. İrislerine serpiştirilmiş altın sarısı parıltılar, yeşil ve iri gözlerinde parlıyordu. Büyücünün yüzüne bakarken o iki yuvarlağı birkaç kez kırpıştırmıştı.

Isaac, öne eğik pozisyonunu değiştirdi ve çizgi romanın içini kurcalama dürtüsüne elbette engel olmak istemedi. Yenilmezler diye okudu kapaktaki büyük yazıyı. Garip ama her ne kadar çizgi roman uyarlamalarını sevse de hiç onlardan birini okumamıştı. Sayfaları ince parmaklarıyla yavaşça dolaşırken arka arkaya konmuş birkaç kağıdın olduğu sayfaya geldi. En üstteki kağıdın üzerinde oldukça net çizgiler vardı. Büyücü, yüzünün müthiş bir yetenekle sayfaya aktarılışına hayretler içinde baktı.  Saçları gerekenden biraz daha uzundu ve bir tutamı gözlerinin üzerine düşüyordu. Çizilmiş her saç teli ve yüzündeki kıvrımlar kağıdın üzerinden gerçek hayata atlayacakmış gibi, yüksek kaliteli bir fotoğraf makinesinin yakalayacağından daha doğal ve fotojenik görünüyordu. Fotoğrafta yüzü ifadesizdi, gözleri düşünceli bakıyordu ama gerçek hayatta genç adamın gözleri hiç bu kadar net, yüzü, uzun süredir, dudaklarına yerleşen gülümsemenin gerçekliğiyle hiç bu kadar aydınlık olmamıştı. “Ve böyle yakışıklı bir yüzü kimsenin kağıda dökemeyeceğini sanırdım. Yine de burnunun biraz büyük olduğunu düşünmüyor musun?” Kız kalemini bırakıp çizimi almaya çalışınca Isaac kızın kolunu yakaladı ve kağıdı, tuttuğu eliyle arkasına gizledi. Gözlerini kızların gözlerine dikip sırıttı: En azından denedin.
Back to top Go down
Artemisia Katz
hufflepuff v. sınıf hufflepuff v. sınıf
Artemisia Katz
Gerçek İsim : ipek.

Yeşil Gözler ve Çizgi Romanlar Empty
PostSubject: Re: Yeşil Gözler ve Çizgi Romanlar   Yeşil Gözler ve Çizgi Romanlar EmptyThu Jul 03, 2014 8:50 pm


Ah lanet. Çocuğun ona doğru yürümeye başladığını fark ettiğinde o kadar heyecanlanmıştı ki eli ayağı birbirine dolandı. Normalde insanlarla konuşmak elbette kendisini bu kadar tedirgin etmezdi. Ancak büyücünün, kendisine olan bakışlarını yakaladığını ve bir açıklama yapmak zorunda kalacağını biliyordu. Kendisini asıl endişelendiren ise yanlış anlaşılabilecek olmasıydı. Bir de çizdiği resim vardı, onu nasıl açıklayacaktı? Ama artık bunu düşünmek için çok geçti çünkü çizdiği resmi çizgi romanı ile birlikte çocuğa kendi elleriyle teslim etmişti. Hızlanmaya başlayan kan akışıyla kızaran yanaklarını saklamak için suratını kaldırıp çocuğa bakmaktansa, gözlerini yere dikti. Bakışlarını kaçırmak için ne kadar çok çabalarsa, kafasında o kadar büyük bir savaş veriyordu bakmamak konusunda. Fakat gencin yere eğilip çizgi romanı uzun parmaklı elleriyle kavraması üzerine iradesine yenik düştü. Kendi dingin ormanlarını içinde barındıran yeşil gözleri, vahşice dalgalarla çalkalanan mavi gözlerle buluştuğunda çocuğun sıra dışı bir çekiciliği olduğu gerçeğiyle yüz yüze geldi.  Belirgin kemik çizgilerine sahip yüzünün etrafında dağılmış sarı saçları buğday tenini daha fark edilir hale getiriyordu. Daha ilk saniyeden itibaren hızlanmaya başlayan kalp atışlarına söz geçirebilmeyi umdu. Zaten yeterince aptal durumuna düşmüş sayılırdı, daha fazla çuvallamak istemiyordu. Ama buna rağmen zihninde coşkun bir ırmak gibi akan düşüncelere de bariyer kuramadı. Daha önce de birçok çocuğu hoş bulmuş hatta kısa süreli ilişkileri de olmuştu, kendi yaşındaki her genç gibi. Ama hiçbir zaman büyük bir sevgiyle kırılan kalbin nasıl hissettirdiğini bilmedi. Kimseyi o kadar yüce sevmemişti çünkü. O her zaman hayal dünyası ve çizgi romanları arasında kendi mutlu dünyasını kurmuş bir çocuk gibi görürdü kendisini. Bu yüzden bir insanı çok fazla sevip, bağlanmak fazla uzak kavramlardı kulağına. Birine bile bile kalbini verip, onu düşüncesizce yok edişini izleyecek kadar aptal olmayacaktı asla. Bu yüzden birinden uzak durması gerektiğini hissettiğinde uzak dururdu.  Şu anda da vücudunda bulunan her bir hücre ısrarla uzak durması gerektiğini fısıldasa da, kalkıp, oradan ayrılma eylemini gerçekleştirmeye getiremedi kendisini. Esen sert bir rüzgarla suratına çarpan saçları, düşüncelerini toparlamasına yardımcı oldu cadının. Bu kadar derin konulara dalmayı nasıl başardığı hakkında hiçbir fikri yoktu, hatta o konulara girme cesaretini nereden aldığına dair de. Kalemini tutan elini kaldırdı, dağılan saçlarını sol kulağının arkasına sıkıştırdı.

Geldiğinden beri yüzünde küçümseyici –hayır küstah bir gülümsemeyle cadıya bakan genç, çizgi romanı sağ eline geçirip, izin bile istemeden Artemisia’nın boş ayak ucuna oturdu. Tamam, çocuk hatırı sayılır derecede yakışıklı olabilirdi ama bu ona istediği gibi davranabilme hakkını vermiyordu. Ayrıca bu tutuma sahip insanları çok iyi olmasa da tanırdı. Kızları nesnelleştirmeyi severler, kalpleriyle bir oyuncakmış gibi oynarlar, en sonunda da tuzla buz eder ve hiçbir şey olmamış gibi çekip giderlerdi. Çevresinde böyle insanları hiç barındırmamıştı ama en azından kitaplardan okuyup, dizilerden izlediği kadarıyla biliyordu işte. Cadı kahverengi kaşlarını çattı, biraz sinirlerinin bozulduğunu hissederken, bu düşünceler utangaçlığının biraz da olsun yatışmasına yardımcı olmuştu. Gencin –yine izin almadan, sayfaları çevirip, çizgi romanı açmasını izlerken kağıtların bulunduğu sayfaya ulaşmamasını diledi. Sayfalar arasında kayıp giden gözleri, aklındakilerle ilgili hiçbir ipucu sunmuyordu ortaya. Ancak dudaklarının kenarındaki gülümseme daha da büyüdükçe yakalandığını anladı. Hesap vermek zorunda değilim diye geçirdi içinden, fakat bu sadece kendini kandırmak mıydı, yoksa gerçek düşüncesi mi bilemiyordu. Çocuğun ukala sözcükleri, dudaklarının arasından döküldüğünde, ters bir cevap vermeden edemedi. “–Ah bana kalırsa küçük bile.” Tek kaşını kaldırıp çocuğa meydan okuyan bir ifadeyle baktı. İnsanların suratına uzun süre bakıp gülmeden edemezdi, bu yüzden bocalamamak için gözlerini kaçırdı ve çocuğun elleri arasındaki çizgi romana uzandı. Ancak ani bir hareketle ince kolu etrafında kapanan uzun parmakları hissedince kaşlarını çattı. Büyücü, resimleri arkasına saklamış, meydan okuyucu bakışına karşılık verirken, gülmemek için kendisini zor tuttuğu her halinden belliydi.    “–Derdin ne senin? Tamam, çok yetenekli olduğumu biliyorum ama salyalarını toplasan iyi edersin. Seni kesinlikle daha çekici yapmıyor.” Yüzüne sahte bir gülümseme ekleyip, başını sola doğru eğdi. Kolunu sertçe çocuğun elleri arasından kurtarıp önünde birleştirdiğinde, kendini delip geçen bakışlara inatla karşılık vermeyi sürdürdü.
Back to top Go down
Sponsored content

Yeşil Gözler ve Çizgi Romanlar Empty
PostSubject: Re: Yeşil Gözler ve Çizgi Romanlar   Yeşil Gözler ve Çizgi Romanlar Empty

Back to top Go down
 

Yeşil Gözler ve Çizgi Romanlar

View previous topic View next topic Back to top 
Page 1 of 1

Permissions in this forum:You cannot reply to topics in this forum
 :: Göl Kenarı-