Share
 

 seni zeviyorum part 1

View previous topic View next topic Go down 
Pavel Pravdin
profesör asistanı profesör asistanı
Pavel Pravdin
Gerçek İsim : volk

seni zeviyorum part 1 Empty
PostSubject: seni zeviyorum part 1   seni zeviyorum part 1 EmptyWed Jun 18, 2014 8:38 pm

Boş kütüphanenin rafları arasında hızlıca dolanırken, peşindeki gencin eline ne kadar fazla kitap verdiğinin farkında değildi Pavel Pravdin ve “Şunu da al,” diyerek BinbirBüyü kitabını da çocuğa verecekken kucağındaki kitap yığınına baktı ve güldü. Asasını kitaplara yöneltti ve kütüphanenin kuytu köşelerinden birindeki masaya gönderdi onları. Sonra elindeki kitabı çocuğa uzattı. Büyü kullanabiliyorsan bunları bana niye yığıyorsunuz, efendim diye yakınan çocuğun bunu sesli söylediğine yemin edebilirdi Pavel ama etmedi çünkü içinden söylemişti fakat yine de duymuştu – aa, siz bilmiyor muydunuz? Pavel Pravdin ile Lukasz Czeslaw son birkaç saattir birbirlerinin zihninde neler olup bittiğini kristal netliğinde duyabiliyorlardı, sahibi meçhul (a.k.a Liena) bir büyü sağ olsun. Eski ve yeni, herhangi bir büyü hakkında bilgi veren tüm kitapları toplarken işlerinin ne kadar zor olduğunu fark etti ve zihninin arkasından bir ses onu onayladı. “Her düşündüğüme cevap vermeye devam etmeyeceksin değil mi Lukasz? Ya seninle konuşmuyorsam?” Kalın bir kitabı işe yarar bir şeye sahip midir acaba diye kurcalarken Lukasz’a döndü. O zaman düşünmeyin, efendim. Dudaklarını kıpırdatmadan verdiği cevabın üzerine Pavel çocuğa bakakaldı – Lukasz yüzünde Pavel'i sinir eden bir gülümsemeyle omuz silkti ve Pavel kitabın işe yarayabileceğini düşünüp öğrencisinin elindeki kitap yığınına ekledi. Bu sefer asasıyla kitapları masaya yöneltmedi çünkü Lukasz’a biraz gıcık olmuştu ve bu pek şaşılır bir şey değildi. “Bu kadar yeter sanırım. Bunlardan bir şey çıkmazsa diğer taraftaki kitaplara göz atarız.” Masalarına yürümeden önce acıdı ve çocuğun elindeki kalın kitaplardan birkaçını kendisi aldı ve birkaç adım atıp duraksadı ve kafasını arkasından gelen çocuğa çevirdi. “Bundan kimseye bahsetmiyorsun Lukasz.” Dediklerine onay gelmesinin ardından yoluna devam etti ve masaya ellerindekiler de eklenince oluşan kitap yığınına bakıp iç çekti Pavel. İşi çok zordu ama içinde bir şeyler Lukasz’la zaman geçirme fırsatı bulduğu için mutluydu?!
Back to top Go down
Łukasz Czesław
gryffindor vii. sınıf gryffindor vii. sınıf
Łukasz Czesław
Gerçek İsim : volk

seni zeviyorum part 1 Empty
PostSubject: Re: seni zeviyorum part 1   seni zeviyorum part 1 EmptyWed Jun 18, 2014 8:39 pm

İçi ısındıkça neşesi de geri gelmişti. Dolayısıyla yine sınırlarını olabildiğince genişletmiş, Pravdin'le cümlelerin sonuna eklediği efendimler ya da profesörler olmasa gayet de büyücünün okulda bir asistan olduğu gerçeğini unutturacak kadar rahat konuşuyor, aslında konuşmanın zaten yeterince yaptığı ve yapacağı bir şey olduğunu fark ettiğinden beri düşünüyordu. Eğlenceliydi ve alışma sürecini hızlandırmanın kötü bir yanı yoktu ona kalırsa. Her şeye bir cevap vererek adamın sinirlerini bozabildiğini de biliyordu, bu da kendisinde iyice kahkaha atma isteği uyandırıyordu ve içerilerde, kendisinin bile bilmediği derinliklerinde Ağabey Pravdin'le aynı ortamda bulunmak hoşuna da gidiyor olabilirdi fakat fazladan birkaç saat olarak düşündüğünde daha çok canı yanıyordu şu anda. Sadece diğer profesörler gibi anında cezaya çarptırmaması oğlanın nazarında bayağı bir puan olarak dönmüş olmalıydı adama ama o, bunları düşünmüyordu, uzunca bir süre de aklına gelmeyecekti ilişkilerinin boyutunu, hislerini masaya yatırmak falan. Çok zorlasa pek de fena olmadığını söyleyebilirdi belki, en azından ciddi bir ego problemi gözlememişti. Duygulara boğulmak ona göre değildi zaten. Öyle bir durumda sıkılır, hiç olmadığı kadar bunalır ve kaçmak isterdi ortamdan. Genelde karanlıkta, tek başına yaşayabileceği saatlerde belki biraz kırılganlaşabiliyordu. Eh, gelecek birkaç haftada da yalnız kalmak konusunda sorunları olacağına göre şaşırmamak gerekiyordu aklının çok sonraları başına gelmesine. Profesörü oğlanın kollarına yığdığı kitap destesinden birkaçını alırken gözlerini devirdi Łukasz. Cidden taşıyacağını sanıyor olamazdı herhalde, değil mi? Muhtemelen bilerek gidip en uzaktaki uygun masayı seçmişti büyücü, kitapları büyüleyip masaya ilerlemelerini izlerken o da yürüyordu tembel adımlarla. Ve sonunda oturup iki farklı kitap kulesinden birer tane çekerek resmi olarak başladılar araştırmalarına.

Elindeki Pek Önemli İksirler'in yarısına dek henüz yeni gelmişken güneş batmaya yüz tutmuştu, perdenin gölgesi sararmış kağıdın üzerine düşüyordu. Koridorlardan gelen adımlar, uzun süredir sadece birbirlerinin seslerini duyabildikleri bir sessizlikte geçirdikleri saatler için kulakları hassas olmasa da dikkatini çekebilmişti. Kütüphanede de tek tük öğrenciler gezinir olmuştu. Esnedi. Saatlerdir hiçbir şey bulamadık Profesör, diyordu bir sayfayı daha çevirirken. Gözlerini ovuşturuyordu diğer elinin parmaklarıyla da. En azından bir kahve molası verebiliriz, ne dersi- Düşüncelerini bile bölebilen adamın heyecanlı sesi kitaptan alıntı yaptığı cümle devam ettikçe soluyordu. Sonuna geldiğinde Łukasz da durumu kavramış ve uzun zamandır kullanmadığı sesini kütüphane kurallarını çiğnediğine emin olarak fakat umursamayarak yükseltmişti. "Hayır! Hayır, hayır Profesör. Üzgünüm ama HAYIR!" Kelime dağarcığı bir anda dörde kadar inmişti. Çaprazındaki bir masadan gelen uyarıyla sesini kısmıştı fakat, demek ki algısında bir problem yoktu şimdilik. "Bu şekilde yaşamayı yanlış anlamayın ama sizinle öpüşmeye tercih ederim." Adamın ağzını açtığını görünce atladı derhal. "Ve kesinlikle ikna olmayacağım. Baş ağrısı dışında bir yan etkisini de görmedim, hissetmedim. Yani gayet iyiyim. Öpüşmeyeceğiz." Son kelimede sesi iyice içine kaçmıştı. İç çekti rahatsızca. Lanet olsun. Niye panik oluyorum? Biraz önce hışımla kalktığı sandalyesinden uzaklaşıp kitaplığın köşesine ulaşmıştı, Pravdin'in konuşmasına fırsat bırakmadan kuru bir iyi geceler dileğiyle kütüphaneden çıktı hızlı adımlarla.

Neler olduğunu ve neden olduğunu düşünmemesine çabalayarak zihninin, soyağacını birkaç nesil önceden saymaya başlamıştı bile: Gabriel, Brygida, Ignacy, Krysia, Ulryk, Krzys, Cyryl... Kulaklarına kadar yanan yüzünün sıcaklığı her isimde derecesini düşürüyordu neyse ki, iyiydi ama aptaldı. Çok aptaldı.
Back to top Go down
Pavel Pravdin
profesör asistanı profesör asistanı
Pavel Pravdin
Gerçek İsim : volk

seni zeviyorum part 1 Empty
PostSubject: Re: seni zeviyorum part 1   seni zeviyorum part 1 EmptyWed Jun 18, 2014 8:39 pm

“Çeşitli büyüler nedeniyle kişiler birbirlerinin düşüncelerine erişim kazanabilirler. Bu tür büyülerden kurtulmanın en kolay ve işe yarar yolu büyünün etkisinde olan çiftin birbirini öpmesidir.”

Kendilerine yapılan bu lanetten kurtulmak için buldukları ilk yolun bulunduğu sayfanın altına iliştirilen cümlenin sonradan farkına varacaktı Pavel fakat yazanları okurken heyecanlıydı. Antibüyü yerine geçecek bu öpüşme onun için hiç sorun değildi yönelimi göz önüne alındığında ama az önce kahve molası isteyen gencin bir anda günü bitirmeye karar vermesine neden olmuştu okudukları ve bu da Pavel’i Lukasz’ın erkeklere ilgili olmadığı konusunda çok değişik düşüncelere – yöneltmemişti. Yöneltemezdi, yoksa duyardı! Düşüncelerinin sınırlandırılmış olmasından hoşnut olmadığını yeniden fark etti ve kütüphaneden ayrılan çocuğun peşinden bakakaldı sessizce. Hem dudakları hem de zihni durgun kaldı bir süre. Kafasının içinde sayılmaya başlayan isimlerin kimlere ait olduğu konusunda tahmin yürütmedi başta çünkü bu sırada sesli bir şekilde düşünmekle meşguldü. Lukasz’ın onu duymamasının tek yolu buydu ve kesinlikle böyle yaşamaya devam edemezlerdi. Ancak öğrencisi bunun tam tersini düşünüyor olmalıydı. Zihnine ikinci bir ses konuk etmek onun için sorun olmasa gerekti ama Pavel bu konuda onun kadar misafirperver olamayacaktı. Özgürlüğüne besbelli düşkün olan Lukasz’ın böyle basit bir şeyi büyütmesi ve çözümü reddetmesi asistanı şaşırtmamış değildi. Fakat nedense sesli düşünceleri buna yönelmiyor, onun yerine bu öpüşme konusundaki tepkisi üzerine yoğunlaşıyordu. Bir süre sonra bu da duracaktı çünkü az önce okuduğu cümlenin sayfasının altındaki notu fark edecekti: Yalnızca gerçek aşkın öpücüğüyle gerçekleşir. Kısık sesle “Ne?” diyen Pavel kitabın kapağını çevirdi ve daha en başında ismine bakmadığı için kendini suçladı: Masallar Evreninden Büyüler ve Pamuk Prenses’in Gerçek Yüzü. Rusça bir küfür savurdu Pavel, kitabın ismi bile üzücü derecede saçmaydı ve burada yazan bir şey yüzünden daha ilk günden Lukasz ile atışmışlardı. Bir dakika, bu pek şaşırtıcı değildi zaten ve o zamana kadar nasıl kavga etmemişlerdi, bunu düşünmeli ve buna şükretmelilerdi. Gerindi, saatlerdir oturduğu tahta masa sırtının ağrımasına neden olmuştu. Pavel’in de bu kütüphaneden çıkma ve biraz dinlenme vakti gelmişti. Kitapları olduğu gibi bıraktı ertesi gün bu yığını aynı şekilde bulmayı umarak. Öğrencilerin bu kadar arkaya uğrayacağını pek sanmıyordu.


Pavel Pravdin aynı gece yatağında dönüp duruyordu. Aklına zihnindeki konuğunun bilmesini istemediği düşünceler dolarken onları kovmaktan bir türlü uyuyamıyordu. Eğer bir beyin fırtınası yapıyor olsa bu kadar yorulmazdı herhalde. Ayrıca bazen baş ağrısı yeniden kendisini gösteriyordu, yatmadan önce içtiği iksire rağmen. Lukasz’a ondan biraz daha vermeliydi, bunu zihninin bir köşesine not etti. Ne kadar düşünceli bir profesördü o öyle. Ama öğrencisinin baş ağrısından acı çekmesini istemezdi fakat şu an uyuyor gibi görünüyordu çünkü zihninin koridorları sessizdi. “Uyumuştur,” dedi. Sesi odasındayken biraz daha yüksekti çünkü onun kendisiyle konuştuğunu duyup da gülebilecek birisi yatak odasında yoktu. “Acaba homofobik mi? Neydi onun bugünkü tavrı öyle?” Sorularına birinin cevap vermesini çok isterdi, keşke tavan yarılsa ve gökte artık her kim varsa aşağı inip ona tüm sorularının cevabını verseydi ama öyle bir şey mümkün değildi ve Pavel Pravdin meraktan ölmek zorundaydı. Düşünceleri tükendi bir süre sonra ve göz kapakları kapanmamaya kararlı gibiydi. En sonunda şansını denemek istedi; Lukasz o koridorların birinde köşeye tünemiş, sessizce bir şeyler karalıyor da olabilirdi sonuçta. Uyudun mu? Sorusunu cevaplayan tanıdık ses onu gülümsetti.


Last edited by Pavel Pravdin on Wed Jun 18, 2014 8:40 pm; edited 1 time in total
Back to top Go down
Łukasz Czesław
gryffindor vii. sınıf gryffindor vii. sınıf
Łukasz Czesław
Gerçek İsim : volk

seni zeviyorum part 1 Empty
PostSubject: Re: seni zeviyorum part 1   seni zeviyorum part 1 EmptyWed Jun 18, 2014 8:39 pm

Kütüphaneden fırlamasından sonra biraz sakinleşebildiğinde defteri düşmüştü aklına. Hâlâ bulamadığı gibi unutmuştu bir de, saygısızlığın hası değildiyse neydi? O andan beri kimseye görünmemek için yoğun uğraşlar vererek defterini arıyordu. Gecenin karanlığına bulanmış koridorları asasının ucundan çıkmış cılız ışıkla aydınlatıyordu kendisine yettiğince. Bulamıyordu, bulamadıkça iyi de hissediyordu işin tuhaf yanı. Dayanamaz, açıp bir şeyler yazardı çünkü elinde tutacak olursa ve daha bir iki hafta önce Pavel Pravdin'le ettiği kavga epey manasızlaşırdı. Kuşku tohumları da bununla ekilmişti. Her ne kadar sakladığı pek az şey varmış gibi gelse de ilk anda, aslında kendisinin resmettiği bir dünyası vardı Lukaş'ın insanların girişine pek izin vermediği. Taşıdığı gamsız, dalgacı tavırların altında yatan çok başka birine ev sahipliği yapıyordu bilinci. Tüm varlığını gökyüzündeki bir bulutun içine saklamıştı sadece herhalde, olduğundan da ufak görünüyordu. Fakat yine de öpüşmesine değmeyeceğine olan düşüncesini değiştirmek konusunda sıkıntıları vardı. Öncelikle saçma bir fikirdi, Uyuyan Güzel'in evreninden geliyor değillerdi. Yersiz tepkisinin ikinci ve asıl sebebini değil dillendirmek düşünmek bile yarasının dikişlerini açacaktı tekrar, gerek yoktu. Yoluna devam ederken umutları tükenmişti aslında, yorgundu da biraz. Yarın kütüphaneye de bir bakardı, geri döndü. Zihninde duyduğu ikinci bir sesle neredeyse unuttuğu baş ağrısı şiddetini arttırmıştı tekrar. İksir hafifletmişti oysa, biraz daha istese iyi olabilirdi ama istemezdi, bilirsiniz. Hayır, başım ağrıyor. Defterimi de hâlâ bulamadım, şüpheli listesinden adınızı silmekte zorlanacağım. Pavel'in güvenini sorgulamasıyla güldü kendi kendine. En azından gülüşleri duyulmuyordu, sevindi. Deftere benden sonra en çok yaklaşan kişi oldunuz Profesör. Üstelik izinsizdi, güvenden söz etmek için biraz ters bir durum. Yani evet, sanırım. Birkaç saniyelik sessizlikte kütüphanede yaptığının sandığı kadar mantıklı olamayabileceği geldi aklına, hatta üstüne kafa yorulmasa gayet yanlış da anlaşılabilirdi. Kaşlarını çattı ve duraklamadan yararlanıp adama fikirlerini ulaştırmaya çalıştı, zor olmuyordu. Ah, bu arada... Homofobik değilim. Dudaklarını ıslatmıştı. Niye? Bilmem.


Zar zor dalabildiği uykusundan yumuşak bir kadın sesiyle uyandığında güneş henüz yeni doğuyordu penceresinden görebildiği yeşil arazinin üzerine. Derin nefesler alıyordu oğlan, çocukluğunun hatırlayamayacağı kadar eski zamanlarına rastlayan anılara benzetiyordu her rüyasını. Siyah saçlarının çevrelediği yüzüne konan iki minyatür gezegen büyüklüğündeki yeşil gözleri tanıyordu sanki ve en çok üzen de o oluyordu. Hatırlayamamak her geçen gün biraz daha canını sıkıyordu. Anlamlandıramamak sinirlendiriyordu, çabalamak artık yorucu oluyordu. Kafasının içinde duyduğu sessiz bir feryatla sıçradı olduğu yerde. Dün yaşadıkları derhal hatırlatıldı böylece kendisine ve muhtemelen kendisi yüzünden uyanan adama karşı bir suçluluk hissetti. Düşüncelerine sınır koymak zorundaydı, bencil olamazdı. Üzgünüm efendim, daha dikkatli olacağım. Kasılan yüzü gevşedi adamın sesiyle. Birkaç bir şey daha konuştular, sonra kahvaltıya indi Lukaş. Kahvaltıdan sonra kütüphanede buluşmak üzere anlaşmışlardı, Pravdin'in öpüşme konusunda ısrarcı olmayıp araştırmaya devam edebileceklerini söylemesine memnun olmuştu. Yanına gelen Kirby'nin önerisini üzülerek ve istemeyerek ödev yapacağı bahanesiyle geri çevirdiğinden gevreğinden son kaşığını alıyordu. Masadan kalkan Pravdin'i görüp o da aceleyle ayaklandı.

Sonra yine araştırmaya başladılar. Ve bu şekilde günler geçip giderken pek bir şey bulabildikleri söylenemezdi. Lukaş bazen askıya almak zorunda kalıyordu zaten. Dersleri, ödevleri vardı oğlanın ve sınıfta kalmaya meraklı değildi. Gerçi kütüphane görevlisiyle konuşan Profesörü sayesinde bu eksiği kapatabiliyorlardı rahatlıkla, çıkış saatlerini esnetebilmişti Pravdin. İncelediği dördüncü kitabının sonlarında hâlâ bir şey bulamamışken Bitkibilim dersi de gelip çatmıştı. Seraya giden adımları bu defa daha canlıydı. İnsan değişiyordu be.

En birinci Bitkibilim Profesörü Queen Rose bir haftadır okuduğu kitaplardan birinde rastladığı bir bitkiden bahsediyorken nedense dikkati dağıldığında rahatsız oluyor ve derse veriyordu kendisini. Düşüncelerini de kontrol altına alabiliyordu böylece. Ve evet, elbette o bir haftada kendisini dizginlemekte neredeyse ustalaşmıştı. Artık sabah uyandığında bile susabiliyordu ve baş ağrısı da günden güne etkisini yitiriyordu. Yine de bu şekilde yaşamak tercih edeceği bir şey değildi söylediklerinin aksine. Sınırlardan nefret ediyordu, bilemezdiniz. Dikemediği bitkisine ters ters bakıp içinden lehçe bir küfür savurduğunda refleksle Pravdin'e baktı ve çarpıştı bakışları. Adam gibi küfür bile edemiyordu, olaya bakın. Omzunu silkip önüne dönerken kafasında neyi yanlış yaptığını söyleyen bir ses vardı. Gülümsedi.

Ve sonra yine yeni yeniden kütüphane...


Last edited by Łukasz Czesław on Wed Jun 18, 2014 8:41 pm; edited 1 time in total
Back to top Go down
Pavel Pravdin
profesör asistanı profesör asistanı
Pavel Pravdin
Gerçek İsim : volk

seni zeviyorum part 1 Empty
PostSubject: Re: seni zeviyorum part 1   seni zeviyorum part 1 EmptyWed Jun 18, 2014 8:39 pm

Daha fazla acı hissederdi öğrencisiyle geçirdiği vakitlerde eğer önceki gece ondan homofobik olmadığına dair bilgiyi almamış olsaydı; yine de garip hissediyordu. Bu doğrulamayı yapmış olmasına mantıklı bir neden arıyor ve aynı zamanda da fazla umutlanmak istemiyordu. Öğrencilik yıllarına geri dönmüştü sanki. Bu gence ödev verip haylazlık yaptığında cezaya kalacağını söylemek değil miydi görevi? Şüphesiz ki öyleydi ancak birkaç gün önce yaşanandan sonra olayları biraz daha kişiselleşmişti. Burada muhtemelen yanılıyordu bizimki çünkü daha en başta gencin defterindeki edebi kuvveti yüksek şiirleri okurken onun sınırlarına ayak basmıştı ve oradan kendini çıkaramamıştı hala. Sorun şuydu ki çıkmak istemiyor, bunun yerine daha derinlerine göz atmak istiyordu – bir turist olmak değildi istediği; Lukasz’ı dünyaya geldiği günden beri tanıyormuş gibi bilmek istiyordu. Pavel Pravdin düşündüğü bu şeyin imkansızlığına gülse mi ağlasa mı bilemedi bu yüzden önündeki kitabın lüzumsuz bilgilerle dolu sayfalarını karıştırmaya devam etti. Düşüncelerinin yüzüne yansımamasını sağlamanın zor olduğunu düşünürdü fakat başının içinde bir konuk ağırlarken her şey daha da zorlaşıyordu. Düşüncelerinin zihninin arka koridorlarından çıkmasına engel olmak için öyle çabalıyordu ki bazen bu suratında ne kadar zorlandığını gösteren garip ifadelerin oluşmasına neden oluyordu. Şimdi Pavel Pravdin bir de bunu gizlemeye çalışmakla uğraşsındı tabii, sanki işi zaten yeteri kadar çetin değildi. Lukasz’ın kütüphaneden aceleyle ayrılmasının ertesi günü havada katı bir gerginlik sezilebilirdi fakat günden güne azaldığını fark etmişti bunun Pavel, rahatlamışlardı. Her ikisi de bazen karşıdakinin bilmesini istemediği şeyleri düşünebiliyorlardı ve böylece birbirlerinin özel hayatına adım atmış gibi oluyorlardı ve kesinlikle hayır; öğrencisi, Pavel’i arkadaşları hakkında gerçekten düşündüğü şeylere gülmesi konusunda kızamazdı. Ne de olsa bu onun suçuydu. Tabii gençle gece yaşadıkları muhabbet ikisinden biri ya da her ikisi uykuya dalana kadar diğer gecelerde de devam etmişti ve Pavel göz kapaklarının direniş gösterdiği vakitlerde yanı başında olmasa da başında bir arkadaşa sahip olmaktan hoşnuttu. İyi geceler, diyen genelde Lukasz oluyordu. Halbuki önceki gece sohbeti bitiren Pavel olmuştu serada geçirdiği ağır günden dolayı. Bunu yapmayı istememişti başta ve direnmişti. Bunun neden gerçekleştiğinin nedenini kavrayabiliyordu az biraz artık fakat istediği bir şey değildi. Savaşmasının sebebi de bu yüzdendi zaten. İşe yaramamıştı ama. Gençle birkaç saatliğine sadece kütüphanede iletişim kurmayı planlamıştı ancak dersin ortasında ona bitkisini saksısına nasıl en doğru şekilde ekebileceği konusunda ders verir, yardım ederken bulmuştu kendisini. Sayesinde muhtemelen bu dönem Bitkibilim’den pekiyi alacaktı. Pavel Pravdin’in iradesi güçlüydü halbuki, bunu yine taşıdığı kana bağlıyordu fakat konu Lukasz olduğunda nefsini kontrol etme yeteneği işlevsiz kalıyordu. Belki de en başta hiç çabalamıyordu çünkü istemiyordu. Varsın öğrencisine aşık olsundu, en kötü ne olabilirdi?

İlişkileri artık normal bir seviyede, sakin bir şekilde ilerleyen iki kişiden asistan olanı kıskanç olduğunu kabul ederdi ve bir öğle vakti zihninin içinde başka bir erkekle ilgili yorumlar duymaya başladığında sakin kalamadı. Öğle yemeğini yiyordu Pavel ve bıçağını cidden bu kadar sıkmasına gerek yoktu. Elinden bıraksa iyi olurdu yoksa bir kaza çıkacaktı. Kızgın olduğunu bağıran bir ifade vardı yüzünde, bunu saklamaya çalışmadı. Bilerek mi yapıyordu? Ah, tabii, Lukasz’ın başka derdi yoktu da asistanın sinirlerini bozmaya çalışacaktı! Hatta, onu bilerek kıskandırmaya... Hayal dünyasından çıkması konusunda babasından küçükken aldığı tavsiyeleri zamanında dikkate almış olsaydı böyle olmazdı belki. Sonra zihninde saçma yorumlar dönmeye başladı. Bitkibilim konuları, şiirler, ah şu profesörün saçı bugün ne kötü olmuşlar, evdeki hizmetçilerinin özgürce giyinebilmesini savunan düşünceler... Pavel Pravdin yaşadığı ya da en azından Lukasz’ın zihnine erişim hakkına sahip olduğu sürece oradan kendisi dışında başka bir erkek ismi geçmeyecekti. Sahipleniciydi Pavel - yatakta da öyle.
Back to top Go down
Łukasz Czesław
gryffindor vii. sınıf gryffindor vii. sınıf
Łukasz Czesław
Gerçek İsim : volk

seni zeviyorum part 1 Empty
PostSubject: Re: seni zeviyorum part 1   seni zeviyorum part 1 EmptyWed Jun 18, 2014 8:41 pm

Salı gününe on iki saatlik deliksiz bir uykuyla uyanan Lukaş gözlerini ovuşturması, esnemesi gereken bir saatte gayet ve bayağı zindeydi. Dağıtılan okul gazetesinin hışırtıları geliyordu dört bir yanından. Merak etmişti, Navy kesin yine süper şeyler yapmıştı ama kendisine en yakın gazete Jaden'ın dirseğinin altında eziliyordu ve o da yanındaki Flavius'la meşgul görünüyordu. Lanetliğini en azından şimdilik imkansız görünse de bir rafa kaldırırken merakını kısa süreli kalbine gömmüştü. Sevenleri ayıramazdı, şu an çok önemli gelecek planları yapıyor olabilirlerdi. Bölemezdi, ayıptı. Ve kısa süreli derken yazar çok ciddiydi. O yüzden vücudunu gerip Dave'in elindeki kapmaya çalıştı, çocuk tek eliyle bile kaptırmadı gazeteyi. Ki ıssız da değildi, demek ki iki kere kaptırmamıştı. Diğer eli nerelerdeydi, hiç bilmiyordu bu arada Lukaş. Belki Pravdinlerin akşam yemeğine kalacağı bir gün öğrenirdi masa altından nasıl işlerin dönebileceğini ama böyle düşünmedi tabii ki. Düşünemezdi çünkü hâlâ Pavel Pravdin'le aralarında bir zihin bağı söz konusuydu ve söylediklerine bile dikkat etmeyen oğlan haftalardır düşündüklerini kısıtlamak zorunda kalıyordu. Bugünse pek kendisini yorası yoktu, sıkılmıştı. İpleri biraz serbest bıraksındı. Yatakhaneden çıkarken gözüne kestirdiği kitabı açtı sonra: Harakiri Yapmanın İncelikleri. Bulup bulabileceği en gereksiz ve Hogwarts'da ne işi olduğu belirsiz kitaplardan birini geçirmiş olabilirdi eline. Gurur duymadan edemedi ve her ne kadar Pavel'in bu bilgilerden mahrum kalmasını asla istemiyorsa da sadece resimlerine bakmaya karar verdi. Adam çok gergin görünüyordu, kendisini nasıl öldüreceğine dair fikirlerle dolmasındı aklı.

Derken yanına pat diye oturdu biri. "Günaydın balım, n'aber?" Charlie'ydi. Yüzü gülüyordu her zamanki gibi, ismiyle en güzel yaşayan insandı resmen ve Pippa'nın değil de onun yanına gelmesi biraz şaşırtmıştı Lukaş'ı ama kesin yine hep onun iyiliği içindi. Charlie, Pippa'yı üzecek bir şeyi asla yapmazdı çünkü, herkes bilirdi! "İyiyim, sen nasılsın?" "İyiyim ben, Pippa'yla Dawson oturuyordu, yaklaşmadım. Boştu burası di mi?" Başıyla onaylamıştı Lukaş, kitabını da kapatmıştı. "Sıkıldım ya. Pippa'ya kızmasınlar diye beladan uzak durmaya çalışıyorum, biraz becerebiliyorum galiba ama çok da emin değilim. Yani en azından hâlâ ceza olmadım, büyük bir adım- Aa, Woody ne güzel olmuş!" Kızla birlikte bakışları açık kapıdan giren Slytherin'e dönmüştü bile ve aslında tüm Hogi kızlarının kaçıp saklandığı Woody Elijah Jones'un kesilmedik yerini bırakmamıştı, ufak parçalara bölünmüştü çocuk neredeyse be. Ne yapıyordu Lukaş, bilmiyordu hiç ama saçları ayrı bir hava katmıştı hakikaten Woody'ye. Zaten burnu da güzeldi. Yüzü genel olarak güzeldi şöyle bir bakınca gerçi. Hayatının geri kalanını konuşmadan geçirse Vojka'dan çok olmasın, biraz kız düşürebilirdi diye düşünüyordu ama Lukaş'ı da düşürebilirdi yani, sıkıntı olmazdı. Neler demiş, düşünmüştü öyle fakat, hemen susmalıydı. Veronika duysa gelip ayıplardı, hiç yakışmıyordu. "Hep şöyle dolaşsa kariyer basamaklarını ikişer üçer yumu- tırmanabilir." Pavel'e gitti bakışları, kafasından akanları kestiremiyordu bile. "Bunu ona da söyleyip bir iyilik yapsak m- Kim saçlarını kestirmiş, ne?" Charlie Lukaş'a tuhaf tuhaf bakıyordu. "N'oluyor Lukas, iyi misin?" "İyiyim de değilim, dur. Başım ağrıdı birden. Telaşlanma, tamam. Dışarı çıkıp biraz Quaffle almayayım, hava alayım. Quaffle neden alayım?" Söylene söylene kalktı olduğu yerden, kaşları çatılmıştı ve inceden giren sızıdan rahatsız olmuştu. Bitkibilim Profesörü Asistanı hâlâ susmuyordu artık yeşil çimenlere ulaşmışken bile ve başının ağrıdığını duyurma çabaları nihayete erdiğinde ancak rahat bir nefes alabildi oğlan.

Bu neydi şimdi?
Back to top Go down
Pavel Pravdin
profesör asistanı profesör asistanı
Pavel Pravdin
Gerçek İsim : volk

seni zeviyorum part 1 Empty
PostSubject: Re: seni zeviyorum part 1   seni zeviyorum part 1 EmptyWed Jun 18, 2014 8:42 pm

Bu neydi şimdi? Öğrencisiyle geçirdiği uzun zamanlar cümlelerinin sonundaki efendimleri ve profesörleri kaldırmış gibi görünüyordu ve bu Pavel için kesinlikle sorun değildi zira Pravdin malikanesindeki hizmetçilerin ona efendim diye hitap etmesinden bile hoşlanmazdı – fakat onlarla arasındaki ilişkilerin ilerlemesi Matyev Pravdin’in bir sorun olduğunu belirten bakışlarına neden olurdu bu yüzden Pavel tedbirli davranırdı. Özür dilerim, dalmışım. Gözleri Büyük Salon’da Lukasz’ı aramadı çünkü az önce salonu terk ettiğini görmüş ve aslında biraz gülümsemişti. Öğrencisinin zihnindeki o erkek ismini yok etmeyi başarmıştı. Verdiği baş ağrısı onu biraz olsun üzse de – Pavel sevdiklerine zarar gelmesini istemezdi ve şuna bakınız ki Lukasz da o listenin üst sıralarına yerleşmişti - zafere giden her yolun mübah olduğunu hatırlattı kendine ve az önce Woody Jones’u (CİDDEN Mİ LUKASZ? BU KADAR DÜŞTÜN MÜ?!) keserek aynı şekilde ona bir acı yaşatan öğrencisinin bunu hak ettiğini düşündü. Düşündü derken gerçekten düşünmedi, Lukasz’ın bunları duymasını istemezdi şüphesiz bu yüzden nasıl düşündü ben de bilmiyorum ama Lukasz’ın hiçbir şey bilmediği kesindi. Yine de kendisine engel olamadı. Woody Jones, ha? Derslerinde Slytherin’in erkek başkanına güzel bakışlar atmayacağından emindi artık. Zaten çocuğu herkes eziyordu, profesörlerin de bu işe dahil olması bir şeyi değiştirir miydi bilmiyordu ama şu an bir Julian Gaylord köşeye sinmiş ağlıyordu “Niye? O DA BİR İNSAN!” diyerek. Sorusuna cevap gelmeyince anladı. Tamam, susuyorum. Dersin yoksa birazdan kütüphaneye gel.

Aklından hiçbir şey geçirmemek çok zordu ya da geçireceğin şeyleri önce bir süzgeçten geçirmek. Artık bu olaya bir çözüm bulmak istiyordu Pavel Pravdin bu yüzden arttırmıştı kütüphane mesaisini. Çoğu zaman öğrencisi olmadan devam ediyordu işine ve bu kadar kitapla haşır neşir olmanın iyi bir yanı varsa da o da Pavel’in yepyeni büyüler öğrenmiş olmasıydı. Neler saklıydı bu kütüphanenin eski püskü kitaplarında, bir bilseniz. Bazılarını odasına götürecekti, ilgisini çekenler vardı aralarında. Ancak şu ana kadar hiçbirinde başkasının zihnine erişim kazandıran o büyünün antibüyüsü yer almıyordu ve Pavel durumdan genelde memnun olsa da bazen buna üzülüyordu. Çünkü bir taraf biraz fazla düşünüyor olsa diğer taraf acıyla inliyordu tıpkı muhtemelen yirmi beş rp sonra Lukasz’ın Pavel’in yatağında- Tamam, konumuz bu değildi. Kütüphaneye Pavel’den bir saat sonra gelen Lukasz’ın elindeki siyah kapaklı defteri görünce gülümsedi. “Nasıl buldun? Bende olduğunu sanıyordum.” İlişkileri artık daha iyi olabilirdi, bir ateşkes imzalamışlardı ama Pavel o günü, tüm bunlara sebep olan olayı unutmamıştı. Fakat farkına varmadığı bir şey vardı ki o da muhtemelen Lukasz’ın o gün Pavel’in zararına olacak bir şeyi engellemiş olmasıydı. Halen bu büyünün sahibini bilmiyordu (volk biliyordu ve kaçıncı kez söylüyorduk: bunu yapan Liena’nın şipır kalbiydi) ya da nedenini anlayamamıştı ama iyi bir şey olmadığından emindi. Lukasz o gün yargısız infaz yaparak Pavel’i defterini çalmakla suçlamamış olsa belki de düşünceleri başkasının elinde olacaktı ve kim bilir bununla neler yapılırdı. Neyse, mutluydu çocuk defterini bulduğu için. Pavel emek verilmiş o şiirlerin yok olmasını istemezdi. Başka şeyler diyip gülebilirdi de ama yapmadı. Lukasz’ın sinirinden korktu belki de, bilemezdiniz. Lukasz da muhtemelen Pavel’i serayı inletecek derecede bağırtan Pravdin öfkesinden korkuyordu ancak Pavel kafasının içinde bununla ilgili bir şey duymamıştı henüz. Saklıyor olabilirdi oğlan.

O gün kütüphanede sabahlamayı planlamıyordu Pavel ancak bulduğu kitap yaşadığı şeyi deneyimleyen başka insanları anlatıyordu ve bundan gerçekten bir çözümün çıkabileceğini düşünmüştü. Lukasz, Hogwarts’ın ışıklarının sönme vakti geldğinde onu yalnız bırakmak zorunda kalmış fakat düşünceleriyle bir süre eşlik etmişti ona. Geç bir vakitti Pavel’e Ertesi gün devam edersiniz, artık uyuyun dediğinde. Pavel önerisini onaylayıp ona iyi geceler dilemişti ama dediğini yapmamıştı. Zihnine sessizlik çöktüğünde emin olmuştu oğlanın uyuduğundan, işte o zaman zihnini son kapasitesine kadar kullanmaya başlamıştı. Kitapta üzerlerindeki lanetten onu kurtaracak büyülü sözcüğü söyleyen cümleyi okuduğundaysa sevinçle bağırmamak için kendini zor tutmuştu. Bunu hemen Lukasz’a söylemeliyim demişti. Ama biliyor musunuz? Söylemeyebilirdi de. Belki Lukasz kütüphanede uyuyakalan Pavel için sabah erkenden ona kahve getirecekti ama Pavel bu kadar iyi kalpli olmayabiliyordu. Onunla öpüşmeyi istememişti genç fakat Pravdin o öpücüğü almaya kararlıydı. Ayrıca daha önce yaptıklarının alınmamış bir intikamı da yok muydu? Ona ceza yazmamasının karşılığı için bir öpücük istemesi bu aşık asistan için gayet makuldu. Kitabı yığının en arka köşelerine attı akılda kalır kelimeyi ezberledikten sonra. Ardından zihnini tekrar boşalttığından emin oldu ve bulduğu antibüyüyle ilgili hiçbir şey düşünmemeyi tembihledi kendine. Başka bir kitap açtı önüne. Daha önce Pamuk Prenses’in gerçek yüzünü anlatan kısmını es geçmişti bu kitabın fakat oldukça ilginç şeyler yazıyordu ne amaçla yazıldığı belli olmayan bu eserde. Belki gülüyor ve şaşırıyordu Pavel fakat göz kapakları aynı fikirde değildi. Birazdan odaya giderim diyen Pavel oturduğu yerden kalkamadan kitabın üstündeki koluna başını yaslayarak uyudu.
Back to top Go down
Łukasz Czesław
gryffindor vii. sınıf gryffindor vii. sınıf
Łukasz Czesław
Gerçek İsim : volk

seni zeviyorum part 1 Empty
PostSubject: Re: seni zeviyorum part 1   seni zeviyorum part 1 EmptyWed Jun 18, 2014 8:43 pm

Artık evi saydığı okulunun her yerini görmüş, tanımış sanıyordu Lukaş o akşam pencere önünde ileriyi izlerken. Sonbaharın iyi günleriydi. Odaya dolan sessizliği derin solukları bozuyordu. Yaşlı ağaçların karanlık gölgelerinde rüzgârla turuncudan kırmızıya, bazen kopkoyu bir yeşile ve biraz beyaza dönmüş yapraklar uçuşuyordu ve renklerini ancak tahmin ediyordu oğlan. Bekçi kulübesinden bile cılız, sarı bir ışık yayılmazken lambaları ve kimilerinin rehberleri yıldızlardı. Ufakken odasının camdan tavanından gördüklerini saymaya çalıştığını hatırlıyordu, kaçıncıda kendisini uykunun kollarına attığını kestiremiyordu. Ve zaten çabuk bırakmıştı o alışkanlığını, daha çok bir sırdaş görevi yüklemişti ışıklara; aşklarını, kırgınlıklarını, sevinçlerini, heyecanlarını, yaralarını paylaşmıştı bulutsuz göklere karanlıkta. Belki hâlâ en iyi dostları olduğunu söyleyemiyordu fakat en azından borçlu olduğunu bilecek kadar kuvvetli bir hafızası vardı. Borçlarının katlanarak artması da zor olmuyordu, şu an bile aslında pek de bir şeyi bilmediğini yüzüne yüzüne vuruyorlardı gencin görünce gözlerini kısıp kovaladığı kırmızı ışıklarla. Biraz sonra bakışlarını kaçırıp camı indirirken kütüphane nöbetini devralan adama söylediğini o da uygulayacaktı. Birkaç gündür olduğu gibi huzurlu bir uyku çekmek istiyordu ki daha güneş yüzünü göstermemişken duyduğu tıkırtılarla uyanacaktı mutlu rüyasından.

Bilincinin yalnız kendisine açık olduğu bir dünya hakikaten ancak rüyalarda kalmış olmalıydı. İçlendi, ve bir sigara yakmak istedi. Hep isterdi. Yakmadı. Hiç yakmazdı. Yerinden doğrulurken henüz yarı yarıya açabildiği gözleri pencere pervazına tünemiş bir baykuşu seçebiliyordu zoraki. Gözlerini ovuşturup soğuk zeminde adımladı kısa mesafeyi, siyah tüyleri asaletle parlıyordu kuşun, büyükbabasınındı ve cenaze haberlerinde kullanılan siyah mühürle işaretlenmişti taşıdığı mektup. Yutkunup almıştı parşömeni, o açıp açmamakta tereddüt ederken ince ipi baykuş geniş kanatlarını açıp kızıla çalan gökte kaybolmaya yüz tutmuştu bile. Dolu su bardağının yanına yerleştirdi mektubu sonra oğlan, aile işlerine dahil olmadan mezun olana dek yaşayıp gidecekti sonuçta, ölüm bir istisna olmayacaktı. İyiden iyiye açılmış uykusuyla kütüphaneye gitmeye karar verdi, mutfağa da uğrayıp iki sert kahve yaptırabilirdi.


"Zehir katmadın içine, değil mi?"

Kolunu yastığı yapmıştı profesörü Lukaş masaya ulaştığında. Bir taraf uyurken diğeri gayet rahat oluyordu aslında ama yüzündeki rahatsız ifade oğlanı da rahatsız etmişti ve dayanamamış, uyandırmıştı her ne kadar gelişinin ilk dakikalarını okuduğu kitapta harcayıp zaman kazanmış olsa da. Hatasından dönmüştü ama. Ve anında asıl hatanın ne olduğunu da kavramıştı, duyduğu kelimeler güne başlamanın en iyi yoluydu tabii ama ne düşünüyordu ki zaten? Cenaze haberiyle açmıştı gözlerini ve karşısında gülen adama pek hoş yorumlanmayacak bir bakış atıp uzattığı kupayı çekmiş, bir yudum almıştı. "Hogwarts cinleri fazla yufka yürekli efendim, şişeyi elimden kaptılar." Bir sandalye çekip oturdu, önündeki kitaplardan birini alıp okumaya başlamadan önce "Rüyamda büyüyü bulduğunuzu gördüm bir de. Sanırım doğruluk payı yok." dedi dudağını büküp. Umutsuzluğu her sayfanın sonunda iyice kazanıyordu beynine, kaybolduğunda bile izinin kalacağından şüpheleniyordu. Asistanın bugün kendisini her zamankinden çok durdurmaya çalıştığını fark edebiliyordu Kıllı Burun, İnsan Beyni'ni okurken. Neden likantropiyle savaşan bir adamın 'yürek paralayan' hikayesinde bir cevap arıyoruz? diye düşünüyordu. Yöntemlerinde ciddi sıkıntılar vardı ve düzeltmeleri gerekiyordu, gittikçe can sıkıcı olmaya başlıyordu durum.

Kahvaltıya inmemiş, boşluğunu da kütüphanede harcamak fena bir fikir gibi gelmemişti Lukaş'a başlangıçta. Bu yüzden Pravdin, gelen bir ikinci sınıfın haberiyle Rose'un yanına gittikten sonra günlerdir okumaktan artık gözlerinin ilk saatlerde bile yorulduğu kitaplardan sıkılmış, eliyle öteye itmişti. Kafasında duyduğu seslerle sırıtıyordu, aklında en azından fırsatları değerlendirip biraz olsun eğlenebileceği fikirler geziniyordu. Konu ciddi olmasa da adamın karşısındaki okulun müdiresi olacaktı, intikam da güzel şeydi.

"'İşte, Majesteleri, işte!' diye haykırmış. Babbitty'nin gizlenmiş oturduğu çalılığı işaret ederek. 'Apaçık görüyorum, kendi kötücül büyüleriyle sihrinizin önünü kesen melun bir cadı!' Tutun onu, biri tutsun onu!'" Kütüphanede şu adam için bile durulur aslında, bence mantıklı bir motivasyon yolu. Hastane kanadı da şu aralar bayağı kalabalık, düello kulübünün amacı kökümüzü kurutmak herhalde, sağ kurtulamayacağız. "Yanakların, eskiyi gösteren bir harita: güzellik, doğal yaşar, ölürdü çiçek gibi. Bugünün süsü püsü, piç izleri doğup da olmamıştı yaşayan alınların sahibi; ölülerin saçına konan altın örgüyle gömütün kutsal hakkı kırpılmazdı o zaman, yeni yaşam bulamazdı ikinci başta böyle; güzel, ölü duvakla kimseye vermezdi şan..."
Back to top Go down
Pavel Pravdin
profesör asistanı profesör asistanı
Pavel Pravdin
Gerçek İsim : volk

seni zeviyorum part 1 Empty
PostSubject: Re: seni zeviyorum part 1   seni zeviyorum part 1 EmptyWed Jun 18, 2014 8:43 pm

Zihni uzun bir süredir olması gerekenin iki katını taşıyordu içinde ve Pavel Pravdin, yoruluyordu. Üzülmüyordu fakat ve bir yanı bunun bitmesini hiç istemiyordu çünkü eski hallerine döneceğinden korkuyordu. Belki de dönmezlerdi, o zaman da dersler dışında hiç görüşmezlerdi ve Pavel kavgaları özlerdi. Bunu da istemiyordu. Pavel Pravdin gencin zihninin sınırları dahilinde olmasından hoşnuttu ve bunu antibüyüsünü bulmasına rağmen saklamaya karar vermesiyle epeyce belli etmişti. Ertesi gün ona sert bir kahve getiren gencin rüyasında gördüklerini açıklarken gencin de dudaklarını değdirdiği (oo öpüşmüşlerdi) bardağından yudumlamıyor olduğu için şükretti yoksa yaşadığı fakat belli etmediği şokla üstüne dökebilirdi sıcak sıvıyı. Zihinlerine etki eden bu büyünün etki alanının genişliği karşısında nutku tutuldu ve gencin dudaklarını kendi dudaklarıyla buluşturuncaya kadar Lukasz uyurken bile hareketlerine dikkat etmeye karar verdi. Neyse ki bir rüyaydı ve Lukasz Czeslaw batıl inançları olan ve rüyaların bir anlamı olduğuna inanan biri gibi görünmüyordu. Pavel Pravdin yine minnettar oldu tanrılara ve umutsuzca dudaklarını büktü çocuğa iyi bir oyunculukla. Önüne aldığı kitabı karıştırmaya devam ederken kütüphanenin kuytu köşesinde güzelce saklandığını düşünen Pavel Pravdin’i bir ikinci sınıf öğrencisi buldu. Pavel işinin bölünmesi yüzünden sinir oldu ve düşünceleriyle de bunu bariz kıldı. Fakat patronuydu onu çağıran, paşa paşa gidecekti odasına. Oysa ki kahvesi bile henüz bitmemişti!

Dönen merdivenleri çıkmadan önce kapının şifresini hatırlamak için bayağı düşündü Pavel ve nasıl unutabildiğine akıl erdiremedi. Ayrıca galiba hatırladığında şifreyi yanlışlıkla Lukasz’a da söylemiş olmuştu ancak bunu çaktırmamaya çalışacaktı. Benden duymadın. “Profesör?” Odasındaki dolaplardan birini karıştıran ihtiyar cadı onun sesini duyunca kafasını çevirdi cam kapağı kapatıp. “Hah, gelmişsin.” Gülümsedi dişlerini göstererek kadın ve Pavel de ellerini arkasında buluşturarak söyleyeceklerini bekledi biraz sonra olacak felaketten habersiz. Profesör Rose daima neşeliydi ve Pravdinlerin soğuk yapısının aksine böyle olan Pavel için ideal bir patrondu şüphesiz. Sihir Tarihi’ndeki ya da diğer derslerdeki sıkıcı öğretmenlerle gerçekten başa çıkamazdı bu genç ruh. Rose’un ruhunun da en az kendisininki kadar genç olduğuna emindi asistan. “Gelecek ders için bir yığın sinekkapana ihtiyacımız olacak. Serada kaç adet var, biliyor musun?” Rose birkaç basamak yükseklikte duruyordu ve masasının önüne gelmişti, üzerindeki kağıtlardan birindeydi gözü. Sorusunu sorunca kaldırdı başını yeniden. Pavel’in zihni bu sırada ıvır zıvırla doluyordu ve bu ona daha yeni yaşanan bir olayı hatırlatmıştı. “Majesteleri...” NE?! Boğazını temizledi. “Yani, profesör... İsterseniz size majesteleri de diyebilirim tabii.” Güldü ama zoraki bir gülüştü. “Serada sinekkapana rastladığımı sanmıyorum bu yüzden hepsini çalılıklardan kökünü kurutmamız—“ Bakışlarını kadınınkilerden kaçırdı ve kelimelerini toplamaya çalıştı. Lukasz bir oyun oynuyordu, intikam alıyordu besbelli ve Pavel Pravdin, müdirenin karşısındayken bunu yaşıyor olmaktan hoşnut değildi. “Hepsini dışarıdan getirtmemiz gerekecek, efendim.” Cümlesini tamamlayabildiği için rahatladı ancak Rose ile sohbeti henüz bitmemişti. Bitmiş olmasını dilerdi. “Fidelerini binalardaki öğrenci sayısına göre sipariş ver öyleyse. Bir hafta içinde.” Pavel onaylar anlamında başını salladı ve ağzını bir kez daha açmadan odayı terk edebileceğini umdu. “Ve iyi misin Pravdin? Hastane kanadına bir uğra istersen.” Lanet olsun. “Teşekkürler, efendim, sadece onda yaşar kutsal saatleri bu geçmişin, sevgilim allı pullu değil, yalınkat, berrak—“ Sesli bir küfür savurmamak için kendini zor tuttu asistan ve zihninin diline hakim olmasına engel olmaya çalışarak “Uğrarım efendim,” dedi ve hızla odadan ayrıldı. Müdirenin bir şeylerden şüphelendiğinden kesinlikle emindi ancak kafasına buna yormayacaktı şimdi. Adımları aynı kattaki kütüphaneye yöneldi ve odayı terk edişi kadar hızlıydı yine. Başını kitabından kaldıran Lukasz’ı başarısı dolayısıyla gülümserken görünce “Tebrikler,” dedi. “Rose kafayı yediğimi düşünüyor olabilir Czeslaw.” Ya da son zamanlarda olması gerektiğinden fazla Shakespeare okuduğunuzu. Manidar bir bakış attı yanına geçerken. “Şu büyüyü bir an önce bulsak iyi olacak.” Büyüyü zaten bulmuş olduğu göz önüne alınınca verdiği sert tepkinin samimi olduğu düşünülemezdi ki Pavel birkaç dakika içinde eski haline geri dönecek ve Lukasz’a gülümseyecekti. Zaten Pavel kütüphanedeki görevli adamdan çok daha yakışıklıydı, değil mi?


Günler geçiyordu yine ve zihni her zaman olduğu gibi kalabalıktı. Pavel Pravdin pes etmemekte kararlıydı ancak Lukasz Czeslaw profesörü kadar iradeli değildi. Haftalardır süren araştırmaları nedeniyle neredeyse her gün saatlerce beraber takılan ikiliden durumdan en memnun olanı şüphesiz ki asistandı. Pavel Pravdin, Lukasz’ın başta sert tepki gösterdiği çözüme geri dönmesini istiyordu belki sonucunda yaşanacaklar dolayısıyla fakat bir yandan da her gün Lukasz Czeslaw’la baş başa vakit geçirme zevkinden de mahrum kalmak istemiyordu. Kalacaktı fakat. Her güzel şeyin bir sonu vardı. Lukasz’ın iradesi ne kadar güzeldi bilemiyordu tabii ama onun da sonu gelmişti ve bir akşam, kütüphane sessizken, Lukasz Czeslaw önündeki saçmalıklarla dolu kitabın kapağını sertçe kapamış ve “Öpüşelim,” demişti bıkkın bir sesle. Pavel Pravdin gülümsemek istemişti tabii ama tutmuştu kendini. O da önündeki daha önce okuduğuna yemin edebileceği kitabın kapağını kapadıktan sonra Lukasz’a dönmüştü. “Peki.” Ne diyebilirdi ki başka? Sevinç nidaları atabilirdi belki ama Pavel Pravdin’di o, yapmazdı değil aslında yapardı muhtemelen ama şu anda yapamazdı. Sonra başlarını uygun hizalara getirdiler. Diğerinden farklı olarak Pavel bir elini çaktırmadan asasına götürmüştü. Dudakları yavaş yavaş birbirlerine yaklaşırken Pavel Pravdin büyülü sözcükleri hatırladı ama zihninde çaktırmamaya çalıştı bunu. Sonunda amacına ulaştığında ise asasını arkasından hafifçe dalgaladı ve içinde söylendi büyülü sözcük. Kafasının içinde garip şeyler dönüp dururken Pavel’in aklı dudaklardaydı. Lukasz Czeslaw’ı öpmeye devam etmek isterdi fakat bu öpüşme on saniyeden uzun sürmeyecekti yine de bu süre ona bundan çok daha uzun gelmişti kesinlikle. Geri çekildiklerinde Lukasz sırıttı. Böyle komik bir çözümün çalıştığına şaşırıyor olmalıydı. Belki de daha en başında kabul etmediği için pişmandı. Kabul etmemekle akıllıca davranmış sayılabilirdi aslında çünkü asanın yaptıkları olmadan hiçbir sonuç vermezdi bu masalvari çözüm. Masalvari değildi, direkt bir masal kitabında yazıyordu aslında ancak bunu fark etmemişti oğlan. Pavel Pravdin ise bittiğine üzülmekle meşguldü bu sırada. Pavel Pravdin aşık olmuştu ve kesin olarak kanıtlanmıştı hisleri, öpüşmeyle. Pavel Pravdin öğrencisine karşı duygular besliyordu. PAVEL PRAVDIN AŞIK OLMUŞTU. PAVEL PRAVDIN NE YAPSINDI?


Last edited by Pavel Pravdin on Wed Jun 18, 2014 8:44 pm; edited 1 time in total
Back to top Go down
Łukasz Czesław
gryffindor vii. sınıf gryffindor vii. sınıf
Łukasz Czesław
Gerçek İsim : volk

seni zeviyorum part 1 Empty
PostSubject: Re: seni zeviyorum part 1   seni zeviyorum part 1 EmptyWed Jun 18, 2014 8:44 pm

seni zeviyorum part 1 Tumblr_mylv0wn4Il1t4u32qo1_500
Back to top Go down
Sponsored content

seni zeviyorum part 1 Empty
PostSubject: Re: seni zeviyorum part 1   seni zeviyorum part 1 Empty

Back to top Go down
 

seni zeviyorum part 1

View previous topic View next topic Back to top 
Page 1 of 1

 Similar topics

-
» seni zeviyorum part 1,5
» BEN SENİ SEVDİM SEN BENİ GIRDIN

Permissions in this forum:You cannot reply to topics in this forum
 :: Kütüphane-